Galatasaray ve Fenerbahçe derbi maçı…
“TFF ve emniyetin aldığı karar nedeniyle maç seyircisiz oynanacaktır. Lütfen sakin bir şekilde tribünü boşaltınız” anonsu (yaklaşık 17:30 civarı ) ve bir süre sonra…
“Ciddi istihbarat var” diyerek İstanbul Valiliği maçı iptal etti.
Daha sonra ileri bir tarihe ertelendiği haberi…
Çocukken ilk kez tanıştığım spor dalı olan, toplumun büyük bir kesimi tarafından izlenen ve büyük bir sektör olarak ekonomik-siyasi etkisi bulunan futbol üzerine yazmayı seviyorum.
Konu insan olduğu için istatistiksel rakamlara girmeden, dün İstanbul’da yaşanan terör olaylarından sonra teröre teslim olunmuş hissi hakimdi.
Acı , korku ve kaygı yüzünden İstanbul Sokakları ilk defa bu kadar boştu.
Ta ki bugün (20.03.2016) Galatasaray -Fenerbahçe derbi maçı başlama saatinden önce insanların maçın yapılacağı stat ve çevresinde korkusavarcasına* toplanmaya başladıkları zamana kadar.
Maç öncesi stada alınan taraftarlar ve büyük bölümü dışarda bekleyen, aralarında şehir dışından gelen arkadaşım ve çocukların da olduğu her yaş grubundan futbol sever oradaydı.
Bir taraftan da gelip bir giden internet…
Evde maçı bekleyenlerin tepkisini duyar gibiydim.
Sonrasında ertelenmenin düşündürdükleri:
- İstihbarat bilgisinin sorgulanması
- Belirsizlik
- Güven- güvensizlik
- Umut-umutsuzluk
- Genele yayılan korku.
Oynansa, yaşadığımız kaotik ortamımıza bir faydası olur muydu bilemem.
Ama bazen bazı riskleri almak gerekiyor sanırım
kriz dönemlerinde korkuyu, belirsizliği, umutsuzluğu, yatıştırmak için…
Yoksa gerçekten daha fazla mı korkmak gerek?
Kim bilir?
Aklıma takılanlar bu kadarla bitmiyor…
Daha öncesinde bir açıklama yapılamaz mıydı?
Dün yaşanan terör olayını bilerek gelmiş olsalar da
elbette vatandaşın can güvenliği riske atılamaz !
Terörle mücadeleyle ilgili bir uzman değilim ama
büyük bir kalabalığın can güvenliğini resmi açıklama mı durdurdu ?
Belki…
Oysa bir gün önce Galatasaray basket maçının iptalinden belliydi;
bu kadarını anlamak için kahin olmaya gerek yok.
Maç için önceden bilet alan ve belki bileti aldığı için iptal edilmeyeceğini düşünerek dünkü terör olayını bilerek şehir dışından gelen yakınım o kadar emindi ki oynanacağına, bunun için hızlıca birkaç neden sıralamıştı.
Sonra da sustuk.
Bu maç oynansaydı acaba yapıcı, umutsuzluğu yatıştırıcı ve korkusavar* bir etkisi olabilir miydi ?
Erteleme sonrası daha dillendiremediğim bir sürü soru ile birlikte neden bilmem aklıma bu film geldi:
Yenilmez (Invictus-2009). Bu filmi izlediniz mi bilmem.
Bu yazıyı okuduktan sonra izler misiniz onu da bilemem
sarmalanmış bu çok bilinmezlikte…
Hazır her şeye seyirci olmaya alışmışken daha öncelerde birkaç kez izlediğim bu filmin bende bıraktığı etkiden/histen, bugünün gündemine bire bir uymasa da biraz bahsetmek isterim.
Biyografik filmin baş kahramanının bugünkü durumumuzla direkt ya da yatay bağlantısı olmadığını en azından bilerek özelikle sporun toplum üzerindeki etkisine bir kez daha dikkat çekmek isterim.
Filmin kısaca şöyle:
“Güney Afrika Cumhuriyeti’ne başkan seçilen Nelson Mandela, milletinin ırksal ve ekonomik nedenlerden dolayı ayrımcılığa uğradığını bilmektedir. Mandela sporun uluslararası dili sayesinde insanları birleştireceğine inandığı için, 1995 Dünya Kupası’nda inanılması güç bir çıkış yapan Güney Afrika futbol takımını destekler.”
Ve filmden birkaç alıntı:
“Spor da yaşamın kendisidir.”
“İlhama ihtiyacımız var.”
“Lider olabilmek için örnek olmak gerek.”
“Affetmek ruhunu özgür kılar, korkuyu siler atar, işte bu yüzden çok güçlü bir silahtır.
Mandela’ya ilham veren ve filmde yer alan William Ernest Henley ‘ in ünlü şiiri:
Yenilmez
Beni saran geceden başka
Kapkaradır o çukurda baştan başa
Hangi tanrılar bahşetmişse bana
Şükrederim yenilmez ruhum için onlara
Kötü şartlarda olsam bile
Ne korktum, ne de ağladım kimselere
Kaderin pervasız darbelerinde bile
Kana bulansa da başım, eğilmedi asla
Bu gazap ve gözyaşı ülkesinin ötesinde
Görünmez gölgelerin dehşetinden başka bir şey
Ve beni bulur o senelerin tehdidi
Bulacaktır da korkusuz
Kapı ne kadar dar olsa da
Cezalarım ne kadar ağır olsa da
Kaderimin efendisi benim
Ruhumun kaptanı benim
Invictus
Out of the night that covers me,
Black as the pit from pole to pole,
I thank whatever gods may be
For my unconquerable soul.
In the fell clutch of circumstance
I have not winced nor cried aloud.
Under the bludgeonings of chance
My head is bloody, but unbowed.
Beyond this place of wrath and tears
Looms but the Horror of the shade,
And yet the menace of the years
Finds and shall find me unafraid.
It matters not how strait the gate,
How charged with punishments the scroll.
I am the master of my fate:
I am the captain of my soul.
Blog’da paylaşmadan önce bir haber daha gözüme takıldı. Maç çıkışı “patlama” olabilirdi. Bu sözcüğü ve benzerlerini yazmamak için büyük çaba sarfettim bu satıra kadar, sonra imleme yapmaktan yoruldum.
Oysa ki çocukların uğradığı tecavüzlere
yapılan Kayseri pazarlığına
açık hava mezarlığına dönmüş yurduma
timsah kuşu gibi fırsatçılara(timsah kuşuna haksızlık ediyorum düşüncesi gelmiyor değil aklıma)
sürekli kendini parlatanlara
diğer şiddet konularına
içeride ve dışarıda yapılan algı operasyonlarına
direkt olarak iktidar/muhalefet söylemlerine
girmemek için hissetiklerimi yazmak, sorgulamaktan ziyade bir nebze onarıcı etkisi olabilir mi düşüncesiydi çabam.
Yoksa ne dünya kupası
ne Avrupa final maçı
ne de 12 dev adamın sahada izlediğim basket maçıydı.
Filmdeki kahramanla da bir benzerlik söz konusu değildi.
“Beni bir kabuğun arasına koysalar,
yere düşsem on para etmem.” (Deyim – Kastamonu)
Yorgunuz, yastayız ve sözümüzün pek de bir hükmü kalmamıştır.
Malum maç da ertelendi!
“umuda açılan çiçekler bir bir koparılsa da”…
Bir gün mutlaka dingin dingin bakacağımız gökyüzü telaşıyla…
nuran barengi
(20.03.2016)
* Korkusavar : Bu da benden.